24 Mayıs 2019 Cuma

Film

Film bitti.
Herkes payına düşen kadarını, kimisi daha fazlasını alarak yoluna koyuldu ve gitti. Kimisi figüran olmayı kendine yediremedi ve sadece bekledi başrol olmayı. Bazıları önüne koyulan ekmeği ensesine vurup almasınlar diye montunun iç cebine sakladı, bir kuytu köşe bulup o günlük karın tokluğuna ulaştı. Kimisi buradaki işini bitirip bir diğerine olağan hızla koşmaya başladı. Biri rolünü beğenmedi, olduğundan farklı, ezik bir rol oynamayı gururuna yediremedi ve çekip gitti. Tüm bunlar olurken sadece bir tanesi durdu ve izledi. Sadece bir tanesi panoramik bir açıdan olup biteni görebilirdi. O kimdi? Bu kadar telaşlı, heyecanlı, karın tokluğu için yaşayan, elindekiyle yetinmeyen, gururu kendisini bile ezip geçerken oturup izleyen varken sesini çıkarmadan ve kim olduğunu kimlerden olduğunu asla bilinmeyen o sessiz gölge kimindi? 
Hayat denilen bu 'şey' uzun yıllarca çekilen; fakat hiçbir sahnesinin tekrarının çekilmesinin mümkün olmadığı bir filmdir. Sinema salonlarında seyri yapılamaz, tek gösterimliktir ve bazen sadece 1 gün sürerken bazen 100 yılı bile bulur filmin izlenmesi. İnsanın son anında, ölümle burun buruna geldiğinde aldığı nefestedir hayat denen film. Onun başarısını desteklemeyen sevdiklerinden kaçtığında gözlerini sıkıca kapattığında oynar sadece. Durduramazsın, donduramazsın ve hiçbir zaman müdahale edemezsin. Bu filmi diğerlerinden ayıran ise, tek bir başrol olmasıdır. Herkes kendi hayatında başrolü oynar; bütün sahnelerde sabit durur ve yanındakiler sürekli değişir.. Figüranlar sınırsızdır. 
Hayat denen bu filmin yönetmeni, yazarı ve başrolü ise işte o uzaktan sadece figüranları izleyen; kim olduğunu, kimlerden olduğunu kimsenin bilemediği sessiz ve hareketsiz silüetin sahibidir. 

17 Şubat 2019 Pazar

Katil

Aşk yok olmak değil, varken yok olmasından korkmakmış. Her ne kadar dense de aşk soyut bir kavramdır, bir histir diye; ellerinin arasında bir elin varlığını hissetmek aşkın somutluğuna en büyük örnek. İnsan bazen kaybettiğini düşünür bu dünyada varolan ve sahip olabileceği her şeyi. Bir anda tepeden en dibe çökmenin verdiği o inanılması güç acıyla birlikte en büyük katili aşk oluverir kişinin; o zaman aşk soyut bir kavram değil, kalpten kalbe yol değil, vücudunu titreten ve hislerini doruğa çıkaran o görülemeyen, duyulamayan soyut oluşum değil; aşk o zaman işte bir insandır. Aşk, aşık birinin katili olan insan; nesne değil, yüklem değil öznedir. Cümlelerinde öznesinin gizli tutanların hikayesinde aslında katilleridir aşk. Kiminin yeniden doğmasına sebebiyet verendir, kiminin en dibi gördüğünde başını kaldırmasına vesile olan güçtür; ve hatta kiminin annesidir aşk. Kimileri inanmaz aşka çünkü dokunmak, görmek, hissetmek, tatmak gerekir onlara göre bir şeye inanmak için. İroniktir ki, bazıları için de ömür boyu yürünen yolların yürünmesindeki tek sebeptir. Aramaktır bazen. Arayıp bulamamak veyahut aramadığında bulmak. Sahip olmaktır. Aşka sahip olmakla birlikte önüne serilen bütün güçlerin ve bütün hislerin sahibi olmaktır. İki insan arasındaki en özel paylaşımdır. Dokunmak, görmek istemek, hissetmek. Bu yüzden yok olmak değil, varken yok olmasından korkmaktır. Bulmuşken yitirmemek için canını dişine takarcasına savaşmak ve galip gelmektir. Yitirdiklerini tekrar bulabilme ve kazanabilme ümididir. Eve gitme ve evde olma hissidir aşk. Evinin yolunu kaybedenlerinse kalemindedir..

Büyük ve Özgür Olmak

Büyük olmak nedir? Büyümek özgürleştirir mi? Çocukken dünyevi ve ruhani buhranların olmadığı, kötülüklerle saklambaç oynayıp her seferinde k...